28 Temmuz 2010 Çarşamba

En Sevdiğim oyuncu: Audrey Tautou




Size önceki ilk yazımda amaçlarımdan ve kendimden birazda olsa bahsetmiştim. Bu yazımda ise çok sevdiğim bir oyuncudan ve baş rolünde oynadığı harika filmden bahsetmek istiyorum. Hepsi çok güzel ama 1'inden bahsedeceğim şimdilik.




Aundrey Tautou, 9 ağustos 1976'da Fransadaküçük bir kasaba olan Beaumont şehrinde doğmuş.
Okul yıllarında derslerini hiç sevmez onun yerine piyano çalarmış, en sevdiği hayvan maymunmuş. Tam 6 yıl piyano dersi almış ve Auvergne orkestrasında çalışmaya başlamış.
Ailesinde kendisi gibi sanatla uğraşan kimse yokmuş ve ailesinin çoğu ferdi çiftçiymiş. Fakat annesi onu haftada 3 kez sinemaya götürürmüş. Sinema günlerini çok severmiş.İşte her seferinde hayranlıkla izlediğim Audrey, oyunculuğa böyle merak salmış...
14 yaşında tiyatrolarda görev alır, çalışırmış. Madame-de-stael tiyatro okuluna girmiş ve yeteneğini geliştirmiş. Boş zamanlarında obua çalmış. Bilmediği şeyleri öğrenmek için yanıp tutuşan Audrey, ilgisini edebiyata yöneltmiş ve Paris Üniversite'sinde Edebiyat okumaya başlamış. Biriktirdiği parayla, aslın en iyi okullaırndan Florent tiyatro okulunnda oyunculuk dersleri almış. Parise geldiğinde oraya büyülenmiş ve birden kendini modern tiyatronun içinde bulmuş... İyi ki de gelmiş! Jean-Claude Grumberg, Xavier Durringer ve Bernard-Marie Koltes gibi birçok önemli isimle birlikte çalışmış.
Öyle çok ödül almış ki ... hele hele benim bayıldığım bir film olan 2001 yapımı Amelie Poulain onun dünya çapında tanınmasını sağlamış, Daha sonra Da Vinci şifresinde oynamış. En sonunda ise Coco Chanel filminde !


Audrey Tautou... Hayatımdaki en sevdiğim oyuncu. keşke onu tanıma şansım olsaydı... Her neyse şimdi Amelie Poulain şaheseri hakkında yorum yapmak istiyorum arkadaşlar... :)




Amelie Poulain


Jean Pierre Jeunet , Fransız filmi... Baş rolünde bizimki var tabii :)


Dünyada izlediğim en güzel filmlerden biri. Hayatın güzelliğinden, aşktan, kimi zaman hüzünden bahseden bir film. Biliyorum piyasada böyle filmler çok. Fakat Amelie, dünyadaki tüm filmlerden farklı bir film. Fransız sokaklarının büyüleyici 'nostaljik' etkisinin yanında, değişik insan manzaralarıyla, insanların küçük şeylerden de mutlu olabileceğini kanıtlayan, güneşli bir gün sanki Amelie Poulian ...

İlk önce Amelie'nin çocukluğuyla filme girilir. Babası, doktordur ve onun kalp hastası olduğuna karar kılmıştır. Fakat işler başkadır, Amelie babasıyla çok az birlikte olduğu için, onunla birlikte olduğu zamanlarda ( yani sadece sağlık kontrollerinde ) çok heyecanlanmıştır. Her sağlık kontolünde kalbi delice çarptığı için babası kalp hastalığı olduğuna inanır...

Amelie yoktan sağlık sorunundan dolayı okula gidip sosyalleşemez, Aşırı sinir hastası aynı zamanda öğretmen olan annesi ona ders verir. Ve çocukluğu böyle geçer.. Tek dostu olan balığının intihar girişimleri annesinde başka sinir krizlerine yol açtığı için onu bir dereye atmak zorunda kalırlar. Ve Amelie gibi bende o sahnede çok üzülmüştüm.. Onun yanlız kalmaması için bir fotoğraf makinesi alırlar ve o da gördüğü her şeyi çeker... Bir gün kiliseden çıktıklarında annesinin başına büyük kilisenin çatısından bir oyuncak ayı düşer, hayatını kaybeder. Hem de kızının yanında. Babası çok üzülür, evine kapanır ve eşiyle yıllardan beri gerçekleştirmek istediği fakat kızının sağlık durumlarındn dolayı gerçekleştiremedikleri seyahate çıkamazlar.

böyle zaman geçer ve amelie büyür, zevkleri sütlü tatlıların üstündeki kabuğu deşmek, baklagillerin ( pirinç mercimek gibi) olduğu çuvallara elini daldırmak, yıllar önce balığını bıraktığı dereye taş atmak...
Artık kendi evinde yaşıyordur.Ayrıca küçük bir cafede garson olarak çalışır. Hayatı böyle giderken, bir gün Prenses Diana'nın ölüm haberini tvdne izlerken şok olmuştur. elindeki ir kapağı yere düşürür ve evinde yıllar önce aynı dairede yaşayan bir çocuğun küçük kutusunu bulur; banyoda tesadüfen yere düşen bir kapak, gevşemiş bir banyo fayansının önüne yuvarlanır ve Amelie'nin ilgisini çeker. Fayans ve tuğlayı çıkarır ve küçücük bir kutuyu ellerinde bulur... İçinde ise yanlız bir çocuğun sahip olduğu tek oyuncakları vardır. Bunun üzerine 20 yıl öncesine dayanan bu kutunun sahibini aramaya başlar, çok yaşlı , kemikleri cam gibi olduğundan 20 yıldır evinden dışarı çıkmayan kristal adam lakaplı ressam Raymond'ın yardımıyla kutunun shaibini bulur .O anda hayatın güzel bir şey olduğunu anlar. Artık kalbi insanlığa yardım etmek için atıyordur...babasının hep hayalinde olan dünya turuna çıkmasını sağlar, iş arkadaşlarına, apartmanın yöneticisine, manavın çırağı Lucien’e gizlice pek çok iyilik ve sürpriz yapar. O herkese yardım etmesine rağmen kimse onunla ilgilenmiyordur.Yalnızlığını farkettiği sıralarda aynı kendisine benzeyen gerçek aşkını bulur.Bu kişi kendisi gibi yalnız olan pasaport için fotoğraf çekilen fotoğraf kulübelerinden, kenara atılmış, yabancılara ait vesikalık fotoğrafları toplayan, tuhaf karakter Nino Quincampoix'tir.Her ne kadar Nino’yu kendi yöntemleriyle pek çok dolambaçlı şekilde cezbetmeye çalışsa da, özünde utangaçtır ve Nino’ya yaklaşamamaktadır. Ancak Raymond’ın öğütleri sonunda, başkalarının mutluluğu için uğraşırken kendi mutluluğunu da elde edebileceğini öğrenir...
İşte film bununla ve daha fazlasıyla harika bir filmdir...
Eğer sizde farklı bir dünyaya atılıp hayata bakış açınızı güzelleştirmek istiyorsanız, bu filmi mutlaka izlemelisiniz.
Kesinlikle ama kesinlikle izlemelisiniz!

*
Buradan filmin resimlerine bakın !


http://www.google.com.tr/images?hl=tr&q=amelie%20poulain%20filmi&um=1&ie=UTF-8&source=og&sa=N&tab=wi&biw=1024&bih=440

Ayrıca filmi seğretmeseniz bile müziklerini dinleyin !

Yann Tiersen- amelie poulain diye www.müzikmatik.com'dan

dinleyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder